Hayat, adamı öyle bir yere getirir ki; bazen sandığın her şey yıkılır, güven dediğin toprak kayar, yılların emeği bir anda sıfırlanır. Güçlü adam olmak, omuz genişliğiyle değil, omuzladığın yükle ölçülür. Peki ya herkes kaçarken, sen ne yapacaksın? Yıkılanı izleyip çökek mi, yoksa küllerin içinden yeniden bir adam mı doğacaksın?
Kardeşim, zor zamanlar erkek için aynadır. Şişeden bakıp kendini büyük görebilirsin; gerçekler çarptığında gördüğün, kalan özündür. Sonra görmen gereken şudur: Hiçbir adam, yalnızca zaferleriyle büyümedi. Acı, genetik kodumuzda var. Kaybetmek, incinmek, bazen rezil olmak… Adam dediğin her şeye rağmen üstüne toprak atıp kalkandır. Dibe vurmak, modern erkeğin utancı değil; sıçrama tahtasıdır.
Bak, sosyal medyada herkes filtrelerle mutlu. Kimse zayıf yanını göstermiyor, kimse ‘ben düştüm’ demiyor. Ama hakikat başka: Güçlü adam, kendine en karanlık anında döner, orada ne kadar adam olduğunu sınar. Bunu kimseye anlatmana gerek yok – hayat sana anlatır. Psikologlar der ki, travma sonrası büyüme diye bir şey var. Sıkıntıdan, kayıptan çıkan adam, eskisinden daha keskin, sağlamdır. Çünkü pişti. Çünkü oradan geçmeden maskülen temeli olmaz.
Modern dünyada her yerden beklenti yağıyor. Aile, iş, sosyal çevre… Adam olduğun, başardığın, kimseye muhtaç olmadığın isteniyor. Peki ya siliyorlarsa geçmişini? İşten atıldın, ayrıldın, battın ya da ihanete uğradın… Orada sürünmek, kaybolmak kolay. Ama mesele, o çöplükte ne topladığın. Çünkü herkes alkışlarken adam durur, kimse yokken sınanır.
Bunu romantize etmek değil… Kaybı süslemeden söyleyeyim: Acıdan kaçmak yok, ona kafa tutabilen adam ilerler. Sende kalan öfke, utanç, kırıklık… Bunu iliklerinde hissetmek, duvara yumruk atmak, gece sessizce düşünmek… Bunlar seni zayıf değil, gerçek yapar. Çünkü maskülenlik, hislerinden kaçmak değil, onları yönetmektir.
Kendi örneğimi söyleyeyim: Bir zamanlar sırtımı dayadığım dostum, en büyük darbeyi vurdu. Yıkıldım mı? Evet. Kendimi kaybettim mi? Kesinlikle. Ama orada gördüm ki, kimsenin omzunda güç yok. Güç, seni bırakıp gidenlerin ardından yürüyebilmekte. Güç, ‘bitti’ dendiğinde tekrar başlamakta. Bak, her düşüş sana yeni bir yol çizer. O yolu seçmek ya da enkazda yatmak; hepsi sana bağlı.
Duyguları bastırarak değil, yüzleşerek büyüyoruz. Maskülen erkeklik; ağlamamak değil, gözyaşı sonrası toparlanabilmek. Duygusuz taş değiliz, aksine yıkıldığı halde yeniden inşa edeniz. Bugün güçlü durduğun değil, düştüğünde topladıkların seni adam yapar.
Yolun sonunda şunu unutma:
Güçlü adam, her zaman yenilmeyen değildir. Her düştüğünde yeniden ayağa kalkabilendir. Çamurlu bile olsan, devam edecek iraden varsa, hâlâ oyundasın. Kırıldığın yerde yeniden doğmayı öğren. Çünkü hayat, güçlü olmaktan öte, geri dönebilmeyi bilmektir. Kaybetmekten korkma; kalktığın an, hikayeni sen yazarsın.
Bugün kendine sor:
Yıkıldığında orada kalacak mısın, yoksa küllerinden daha dik mi çıkacaksın?
Cevap sendeyse, yol da senindir.