Hayatın adil olmadığını biliyorsun. Bazen işler sarpa sarar, bazen en güvendiğin yerden darbe yersin. Kimse kırılma anlarını Instagram’da paylaşmaz; herkes güçlü görünmek, ayakta kaldığını göstermek ister. Ama gerçek erkeklik tam da burada, yani hayat sarsıldığında test edilir. Çünkü savaş meydanında cesurca saldırmak kolaydır, esas mesele kaybettiğinde duruşunu koruyabilmektir.
Sabahları uyanıp aynaya baktığında o yorgun gözlerine bile sahip çıkabiliyor musun? Yoksa telefonun ekranına kaçan, hayatı kaydırılan hikâyelerin ardında saklananlardan mısın? Dürüst olalım: Kötü bir gün geçirdiysen, motivasyon postları yetmez. Erkek dediğin, zorluk karşısında dağ gibi durmayı bilmeli. Ama bu, acıyı saklamak ya da yok saymak değildir. Tam tersine, acını kabul edip ona sahip çıkmaktır.
Hayat seni hırpaladığında yapman gereken ilk şey, olanı inkâr etmek değil, yaşadığın gerçekliği kabul etmek. “Beni kimse anlamıyor” demek kolay. Ama acını yaşarken bile sorumluluğu üstlenmek, seni sıradan bir adamdan ayırır. Krizde güçlenen erkek, yaşadığı hezimet için suçlu aramaz. Oturur, düşünür: ‘Neyi yanlış yaptım? Bundan ne öğrenmem lazım?’ Gerçekten erkek gibi düşünmek budur.
Sadece kendi hikâyemden bir parça bırakayım: Yıllar önce her şey ters gitmişti. İlişkiden oldum, işten oldum, hayat bana resmen omuz attı. O anlarda en basit seçimim, kendimi acındırmaktı. Ama bir gece, sessizce kendi kendime ‘Kalk’ dedim. Dövüşmeye, yeniden inşa etmeye başladım. Bunu yaparken ağladım da, sinir de oldum. Erkek dediğin acıya bakabilmeli, onunla yaşayabilmeli. Çünkü duvara yaslandığında, asıl karakterini inşa ediyorsun.
Sosyal medya, sürekli mutlu olman gerektiğini dayatıyor. O filmlerdeki, dizilerdeki süper kahramanlara özenenler var ya… Onlar gerçek değil. Herkesin hayatı bazen kontrolden çıkar. Ancak kaybettiğinde, terk edildiğinde, yalnız hissettiğinde vereceğin tepki seni adam yapar.
Maskülenlik, acıyı saklayıp suratına gülücük kondurmak değildir. ‘Dayanamıyorum’ dediğin anda bile ‘Bu da geçer’ diyebilmek, gücün asıl tanımıdır. Erkek dediğin, kaçmaz, saklanmaz, bahane aramaz. Gerekirse yere yatar, ama kalkmak için sebep bulur.
İstatistikleri duymuşsundur; erkeklerin psikolojik olarak zorlandığı, depresyonda olduğu, yalnız hissettiği dönemler artıyor. Ama bu istatistikleri değiştirecek olan yine erkekler. Kültür, ‘erkek ağlamaz’ diyor. Ama asıl mesele, ağladıktan sonra ne yaptığın.
Modern erkeklik, yalnızca fiziksel güçle ölçülmez. Zihinsel sağlamlık, duygusal denge ve karakter; bunlar asıl kriterdir. Kaybettin diye bitmezsin. İşten atıldın, terk edildin, başaramadın… Bir süre yerinde oturmak hakkındır. Ama sonsuza dek orada kalırsan çürürsün. Hayata küsüp, ‘Benim kaderim bu’ dersen, maskülenliğinden geriye bir gölge kalır.
Erkek dediğin, yeniden başlar. Küllerinden doğmak kimine romantik gelir ama gerçekte yanıp kül olmak ateşe yakın durmayı gerektirir. Cesur olmak, acı çekmene engel olmaz. O yüzden her adam en az bir kez mağlup olmalı ki, gerçek gücünü keşfedebilsin.
Şimdi, krizdeysen, kendine sor: Ben burada kök salıp çürümeyi mi seçeceğim, yoksa yeniden ayağa kalkıp yoluma mı devam edeceğim? Mesele yenilmek- yenmemek değil… Yenildikten sonra bir daha şahlanıp şahlanamamak. İşte gerçek maskülenlik, tam orada gösterir kendini.
Bugün hayat sana zorlaştıysa, hatırla: Hiçbir fırtına sonsuza dek sürmez. Kabuğuna çekilmek de bir çözüm değil. Yalnız olabilirsin, kızgın olabilirsin, haklısın. Ama durursan kaybedersin. İlerlemeye, kalkmaya, tekrar risk almaya mecbursun. Çünkü ‘adam’ tanımı, işte o ayağa kalkış anında gizlidir.
Son söz: Hayat seni yere serebilir. Ama o yerden kalkmayı seçersen, artık başka birisin. Gücünü gösterme zamanı şimdi. Harekete geç.