Yarışa başladığında herkes kazanmayı hayal eder. Öyle programlanmışız. Ama kimse, kaybetmeyi göze almak zorunda olduğunu söylemez. Çünkü ne öğrendik? Kazanmak erkekliğin ispatı. Halbuki mesele şu: Kazanmak istiyorsan, önce kaybetmeyi göze alacaksın. Altında eski arabayla güneşi gözetleyen adam da, plazadaki CEO da, fitness salonunda ter döken genç de… Herkesin hikayesi farklı. Ama günün sonunda; kaybetmekten korkan adam asla gerçek anlamda kazanamaz.
Hayat sana kırmızı halı sermiyor. Bunu biliyorsun. Evde oturup her şey düzelsin diye bekleyen adam, bir noktadan sonra ‘Ben neden hep aynıyım?’ der durur. Çünkü risk almadan, hata yapmadan, kaybetmeyi tatmadan, gerçek kaslarını geliştiremezsin. Vücut geliştirmede de öyle: Kas yapmak için önce kası parçalarsın, acı çekersin, en az bir gün ağrılı gezersin. Sonra güç gelir.
İlişkilerde, işte, dostlukta… Birinden ya da bir şeyden kaybetme korkusu ile yaşarsan, hayatını kendin daraltırsın. Fırsatlar önünden geçer gider. Bir adım öne çıkmazsan, sahneyi başkalarına bırakmış olursun. Sonra da dönüp soruyorsun: ‘Neden hep gerideyim?’ Çünkü geride durmayı seçtin. Kazanmak için ortaya çıkman, karizmanı değil, yeri geldiğinde gururunu da riske atman gerek.
Peki nasıl?
Önce şunu kabul edeceksin: Hiçbir başarı “sıfır kayıp” planıyla gelmez. Asla. Kaybetmeyi göze alamayan, hayatın her alanında pasif savunma oynar. İş görüşmesinde sıradan, ilişkide fazla tutucu, arkadaş ortamında uyumcu olur. Kendi riskini almadığın her yerde, başkasının hikayesini yaşamaya mahkum olursun. Kazanan erkek, risk alır ama körlemesine değil; kendi kapasitesini bilir, hatadan korkmaz, her yenilgiyi ders olarak yazar.
Sosyal medya çağında herkes “kazanmış gibi” görünüyor. Fakat kaç kişi gerçekten savaşıyor? İnstagram’da gösterişli arabalar, aşklar, paralar havada uçuşuyor. Kimse sürecin kirli, zor tarafını anlatmıyor. O yüzden kaybetmekten korkan adam, başkalarının hayatını referans alıyor. ‘Onların kaybı yok benim var, demek ki yeterince iyi değilim’ diyor. Ama işin aslı: O adamlar da kaybetti, ama paylaşmadı.
Kendine bu soruyu sor:
Kaybetmeden neyi kazanabilirsin?
İlk sevgiline açıldığında reddedildin. Spora başladığında üç ay sarktın. Yeni bir iş kurduğunda ilk yıl cebinde para kalmadı. Bunlar kayıp mı? Yoksa gerçek bir oyun planının başlangıcı mı? Kaybeden adam, oyunu bırakırsa gerçekten kaybeder. Devam ederse, her kırık yer yeni bir güç noktası olur.
Kazanmak maskülen bir dürtü değildir sadece. Cesaretin ve karakterin ürünüdür. Karakterini ise, ancak zor anlarda, kaybı göze aldığında inşa edebilirsin. Başarı için önüne çıkan her fırsatı almak değil, bazen riski omuzlamak gerekir. Unutma: Risk almak delilik değil, akıllıca yapıldığında vizyon işidir.
Bugün senin hayatında hangi alan eksik? Aşk mı, para mı, kas mı, saygı mı? Düşün, geri planda tuttuğun, riskten kaçtığın her noktada aslında küçük bir ölüm yaşıyorsun. Oysaki bir adım öne çıkıp “kaybedersem de değer” dediğin gün, kendine sadık kalmaya başlarsın.
Şu an okurken ‘İyi hoş da, her kaybedenin hikayesi anlatılmıyor’ diye düşünebilirsin. Doğru. Toplum kaybedene merhamet etmez. Ama şunu unutma; asıl yalnız kalan, hiç denemeyen adamdır. Deneyip düşersen, ayağa kalkacak bir nedenin olur. Düşmemek için denemezsen, ömrün boyunca ne kaçırdığını bilemezsin.
Sonuç:
Kazanan adam, önce kaybetmenin acısını göze alır. Hatalarından utanmaz, utancın üstüne gider. O yüzden bugünden itibaren risk almaya, hata yapmaya, yeni alanlarda korkuyu iliklerinde hissetmeye niyet et. Çünkü kendini ancak korkunun ötesinde bulursun.
Bugün, “Kaybedebilirim ama kazanmayı deniyorum” deme lüksüne sahip ol. Çizgiyi aşanların hikayesi her zaman yarım kalmaz. Bazen de kazanmadan önce kaybetmiş olmanın yükü, sana gerçek gücünü verir.
Unutma: Adam gibi kazanmanın ilk şartı, adam gibi kaybetmeye razı olmaktır. Geri durma, o adımı at. Çünkü risk almayan adam, asla kendi hikayesinin kahramanı olamaz.