Dışarıdan bakıldığında her şey yerli yerinde görünüyor. Modern dünya, adamı hep bir yarışta tutuyor: daha iyi iş, daha fit vücut, daha güzel kadın… Ama işin aslı, çoğu adam gece kafasını yastığa koyduğunda huzurlu uyuyamıyor. Çünkü cevaplanmamış sorular, yarım bırakılan hedefler, kendinden bile kaçtığı yüzleşmeler var.
Bir sabah uyanıyorsun, aynaya bakıyorsun. Kaşların çatık, gözlerinde yorgunluk. ‘Yine mi aynı gün, yine mi aynı koşturma?’ diyorsun. Ama mesele zaman ya da para değil. Mesele, içeride bitmeyen bir savaş: “Ben kimim, nasıl bir adam olmak istiyorum, neye değerim?”
Her adam hayatının bir döneminde, bu soruların ağırlığına gömülüyor. Kimisi yolda kayboluyor; kimisi ise yolunu kendi çiziyor. Peki, ne fark yaratıyor? Güçlü adam, zorlandığında bile yoluna devam etmeyi bilir. Çünkü maskülen güç, dışarıya gösterdiğin kaslardan değil, içerideki netlikten gelir.
Sosyal medya, maskülenliği tüketimle, etiketle, gösterişle karıştırıyor. Bir adam, gerçek gücünü kendine bile ispatlamaktan kaçıyor çoğu zaman. Süslü cümleler, abartılı başarı hikâyeleri, lüks hayatlar… Hepsi bir illüzyon. İşin gerçeği; yalnız kaldığında, aynadaki adamdan memnun musun? Bu netlik yoksa, kazandığını sandığın her şey bir gün elinden gider.
Çünkü adam olmak demek, yere sağlam basmak demek. İlişkide, işte, sokakta, ailede… Kararlarının arkasında duracak cesaretin olacak. Bazen acı verecek, bazen yalnız hissettirecek. Ama eninde sonunda karakter, gerçek sınavlardan geçerek büyür.
Son zamanlarda çok görüyorum; adam, elini taşın altına koymak yerine, mizahın, rahatlığın, ‘modern’ bahanelerin arkasına saklanıyor. Maskülenlik sırf kas geliştirmek, pahalı kıyafet giymek, havalı arabalara binmek değil. Maskülenlik, aciz kaldığında bile şikâyet etmeyip, harekete geçmektir. Kendi yolunu kendi çizen, yanlışlarından kaçmayan, gerekirse yalnız kalan adamdır.
Bir ilişkide, kadın senden netlik bekler. Dostlukta, arkadaşın omuz arar. Hayatta ise, en çok kendine bilmen gereken yere ait olup olmadığını tekrar tekrar sorman gerekir. O yüzden, sorunlarından kaçmayı bırak. Konfor alanına sıkışıp, günleri sayarak ömür tüketmek yerine, cevapsız sorulara dürüstçe bak.
Hayatının sorumluluğunu aldığında; kimseye bahane uydurmadan, seçimlerinin arkasında durduğunda, o zaman adam gibi adam oluyorsun. Bu kolay değil, ama başka yolu da yok. Modern dünya seni bir yerlere çekmeye çalışacak, kafanı karıştıracak. Herkesin doğrusunu, dayattığı başarıyı, gücü gösterecek. Sen ise kendi doğrunu bulacaksın. Bazen dışlanan, bazen anlamayan olacak. Yine de, karakter dediğin şey, popüler olan değil; gerektiğinde yanlış bile olsa senin seçtiğin yoldur.
Bugün kendine sor: Hayatını gerçekten kendi elinde mi tutuyorsun? Yoksa başkalarının gözünde ‘doğru’ adam mısın?
İçindeki güç, netlik ve doğruya gitme iradesiyle; kimsenin değil, önce kendi onayını kazan. Bu seni zannettiğinden çok daha ileri taşır. Çünkü adam olmanın temelinde başkasına değil, önce kendi vicdanına hesap verebilmek yatar.
Son söz: Harekete geçmeyen adam, her gün kaybeder. Bugün bir adım at. Kendi yoluna sahip çık. Çünkü güç, yüzleşmekten ve seçiminden korkmayana gelir.