Bak kardeşim, bu yazı sana; dışarıdan onay bekleyen, alkış arayan adamlara değil. Sana, sabah yatağından kalkıp aynaya bakan, orada gördüğünü hem kabul eden, hem de daha iyisi için direnen adama… Bugün “öz saygı” hakkında konuşacağız. Maskülenliğin en az anlatılan ama hayatı baştan sona belirleyen tarafı bu. Çünkü erkek dediğin; kasla, parayla, sosyal medya gösterisiyle güçlü olmaz. Gücün asıl sahibi, bütün bu gürültünün ortasında kendi değerini belirleyip arkasında durabilen adamdır.
Meselenin kökü şu: Erkek neden başkasının onayı olmadan tam hissedemez? Cevabı net, sistem seni böyle öğretti. Hep bir ölçü: Kim daha çok para kazanıyor, sevgilisi var mı, kaç tane takibi var… Yani toplum sana diyor ki, ‘Senin değerin dışarıda.’ Ama işte burada oyun değişiyor. Çünkü kendine saygı, dışarıdan gelmez. Sen kendine değer vermedikçe hiçbir şey yetmez. Bir gün başarı ararsın, bir gün aşk peşinde gezinirsin, bir gün de o Instagram bildirimleriyle mutlu olmaya çalışırsın. Ama ne yaparsan yap, içten gelen saygı olmadıkça her dakika eksik kalırsın.
Hayatımda gördüğüm en sağlam adamlar, başkasını ezmeye, gösteriş yapmaya en uzak adamlardı. Çünkü adam, kendiyle barışık. Başarıyı arıyor evet, ama temelde bir şeyi biliyor: Kazansam da kaybetsem de, kendimden vazgeçmem. İşte gerçek maskülenlik de burada başlıyor.
Bak günümüz dünyasında milyon seçenek, milyon tuzak var. Sosyal medya, iş hayatı, kadınlar… Herkes senden bir şey bekliyor. Hep daha iyisi olmak zorundaymışsın gibi. Sana bir sır vereyim: Kendi standartlarını kendin koymadıkça, hayat sende değil, başkasının elinde oynar. Gücün bir anlığına başkasına geçti mi, ‘ben kimim’ diye sorgulamaya başlarsın.
Senin görev tam burada başlıyor. Kendi değerini, kendi gözünde yükseltmek. Bu, kendini kandırmak değil. Her sabah aynaya bakıp ‘Ben müthişim!’ tiradı değil. Gerçek özgüvenin yolu, eksiklerini kabullenmekten ve onları düzeltmek için harekete geçmekten geçer. Adam dediğin; nesi eksikse onun için çabalar. Başkasına hava atmaz, kendine meydan okur.
Örnek veriyorum: Bir işte başarısız oldun. O an herkes sana bakıyor, kimisi alay ediyor, kimisi acıyor. Senin vereceğin tepki, hayatta nerede durduğunu gösterir. Yarış bittiğinde asıl erkeği, sonuçla yüzleşip sonraki hamlesine odaklananlardan seçerler. Başarısızlık utanılacak bir şey değil. Asıl utanç, kendine şans vermeden pes etmektir.
Birçok adam, hayatı boyunca kendiyle savaş halinde. Ya ailesini memnun etmeye çalışıyor, ya sevgilisinin onayına takılıyor, ya patronun gözüne girmeye. Bu zinciri bugün kırmak için kendinle gerçek bir yüzleşmeye ihtiyacın var. Soru basit: ‘Ben kimin için yaşıyorum?’ Eğer cevap, senin dışında biri ise, yolun sonunda tükenirsin.
Bir erkek, ancak kendiyle barışınca maskülen enerjisini dışarı yansıtır. Bu nedenle; önce kendine dürüst olacaksın. Gücünü başkasının onayında arayan adamın arkasında sağlam bir dağ olmaz. Sen kendi değerini inşa ettiğinde, dışarıdan gelecek hiçbir fırtına seni deviremez. Hataların olacak, evet. Ama hatalarını inkâr etmek, onları korumaktan daha acizce.
Bugün senden bir şey yapmanı istiyorum: 1 saat, sadece kendin için yaşa. Kimseye hesap verme. Ne hissettiğine, ne yapmak istediğine, hangi eksiklerinin sana dert olduğuna bak. Sonra harekete geç. Kimi seviyorsan sev, işini ne kadar önemsiyorsan önemse… Ama önceliğin kendin olsun. Sen kendini ikinci plana atarsan, herkes seni orada bırakır.
Kendine saygı; maskülenliğin omurgasıdır. Parayla, statüyle, kasla alınmaz. Sadece verdiğin sözleri tutmakla, düştüğünde ‘buradan kalkarım’ diyebilmekle kazanılır. Ve unutma, bugün verdiğin her küçük karar, yarının kim olduğunu belirler.
Son sözüm: Başkası için değil, kendin için güçlü ol. Çünkü erkek adamın arkasında sadece gölgesi durur; asıl ağırlığı kendisindedir.