Herkesin hayatında bir dönem vardır; başarıyı deli gibi kovalarsın. Parayı, saygıyı, kadınların beğenisini, sosyal medya beğenilerini… Hayat sanki başarmak zorundaymışsın gibi tasarlanmış. Ama hadi dürüst olalım: Bir süre sonra kafana şu sorular saplanıyor; ‘Kazananlar neden hep başkası? Ben niye tıkanıyorum?’
Başarıya gidecek yol sanki altın bir otoban gibi gösteriliyor. Ama otobanda trafik var, herkes hızlı, herkes hırs yapıyor. En sonunda, benzer adamlardan oluşan, ruhu aynı fotokopiyle üretilmiş bir yığınla yan yana oturuyorsun. Bir şeyler eksik. Bunu hissediyorsun.
Kimse söylemiyor ama ben söyleyeyim: Başarı sadece rekabetle, gece gündüz çalışıp kendini harap etmekle gelmez. Asıl mesele kazanan adamın kim olduğu, neyi temsil ettiğidir, nasıl yaşadığıdır. Güçlü olmak için önce kendini bilmek gerekir. Gücünü tanımıyorsan, başardığın her şey bir anlamda ‘başaramamak’ demektir. Çünkü seni tarif eden, kazandığın para ya da işin değil, kaybettiğinde ayakta kalma şekildir.
Medya diyor ki, daha fazlası için sabah erkenden uyan, çok çalış, düşmanlarını ez geç. Ama gerçek hayatta adamlık; sadece kazanmakta değil, kaybettikçe karakterinden vazgeçmemekte. Hangi kadın, iş, sosyal ortamda olursan ol, işin özü hep aynı: Karakterini satarsan, eline geçen her zafer, senin çöküşün olur.
Sosyal medyada başarı hikâyeleri okuyorsun. X adamı 27 yaşında CEO olmuş, Y adamı günde 14 saat çalışıp 1 yıl içinde 4 evi olmuş. Bunlar gerçek mi? Büyük kısmı reklam. Asıl gerçek: Hayat, sadece hız yapanlara değil; kimse izlemezken de kendi çizgini koruyabilenlere yol açar.
Erkek adam güçlüdür; ama bu güç, kasda, parada veya tavırlarda değil, kendi kurallarını koyabilme cesaretindedir. Bugün, etrafında ‘başarmış gibi’ yaparak gezen adamlardan ne farkın var? Gerçekten güçlü olmak için sabah 5’te kalkmak veya paylaşım yapmak yetmez. Kendi değerlerini, inandığın çizgini, kaybetmemek için neyi göze alırsın? Asıl sınav burada başlar.
Bak, hayat özellikle bize -erkeklere- acımasız. Zaferin, kayıpların, mücadelelerin çoğunu anlatan yok. Düşün; ordular savaşırken önden gidenler tarih yazar, ama çoğu askerin ismi bile unutulmuştur. Sen tarihe geçmek, iz bırakmak istiyorsan; sürüden kopacaksın. Kendi yolunu çizeceksin. Sana göre yanlışsa, popüler de olsa ‘hayır’ diyeceksin. Evet diyorsan, yürekten diyeceksin.
Modern dünyada gerçekler değişti. Eski nesillerin ‘erkek dediğin kitap gibi bellidir’ dediği formül yok artık. Şimdi yolunu kendi çizmezsen, başkaları seni istediği şekle sokar. Annene, patronuna, sevgiline, arkadaşına göre şekillendiriliyorsan, sentetik bir hayat yaşarsın. Kazansan ne olacak?
Birçok adam günümüzde ‘başarı’ için yaşıyor, ama kendi hayatına yabancılaşıyor. Peki, gerçek kazanan ne yapıyor?
Önce kendi içini temizliyor. Altta biriken öfkeyi, korkuyu, yetersizlik hissini kabulleniyor ama esir olmuyor. Kaybetmekten korksa da, cesaret gösteriyor. Kolay zaferlerden, alkıştan, hazır yolu bırakıp kendi rotasını buluyor. Koşullar ne olursa olsun, ilkelerine tutunuyor. Ve en önemlisi: Yavaş ilerlemekten, bazen yalnız kalmaktan korkmuyor.
Başarı yalnızca sayı meselesi değil, iz meselesidir. Arkanda iz bırakabiliyor musun? Bir adamın gözlerinde kararlılığın, elinin sıkılığında güvenin, sözünde tutarlılığın iz bırakıyor mu? Bunu yapabiliyorsan kazansan da, kaybetsen de sen zaten ‘başarmış’sındır.
Kolaya kaçan çok. Maskülen olmak, hayatını sırtlamak zordur. Herkes kolay olana gider çünkü sürünün içinde ısınmak güvenlidir. Ama erkek gibi adam, konfor alanında çürümeyi seçmez. Zor yoldan gider, ama yolun kendini adam ettiği, gerçekten iz bıraktığı bölümleri seçer.
Sonuç? Başarı uğruna kendinden, erdeminden, karakterinden vazgeçersen; eline geçen ne varsa zamanla elinden kayar gider. Gerçek adam kendinden ödün vermez. Basit formül: Oyun değişse de kurallar kendi içinde net.
Bugün şunu sor: Kimin için, kim olarak kazanıyorsun? Bildiğin gibi yaşa. Başarı; başkalarının alkışıyla değil, kendi vicdanına verdiğin cevapla ölçülür.
Unutma kardeşim; başarı, herkes bakarken havalı gözükmeyi değil, kimse bakmazken bile adam gibi kalabilmeyi gerektirir. Yol belli: Koş, ama başkalarını taklit ederek değil; kendi hikâyeni yazarak. Kalk ve başla – bugünün adamı sen ol.